Kotuluge Kilit İyilige Anahtar Olmak

KÖTÜLÜĞE KİLİT İYİLİĞE ANAHTAR OLMAK

Muhterem Müslümanlar!

Son semavi kitap olan Kur’an-ı Kerim’in temel hedeflerinden biri, ahlaklı, Allah’a ve hemcinslerine karşı vazifesinin bilinci ile davranan insanlar yetiştirmek ve bunlardan oluşacak bir toplum inşa etmektir.
Kur’an, böyle bir toplumu oluşturacak emir, tavsiye ve prensipler bütünüdür. İşte kötülüğe kilit iyiliğe anahtar olmak da, bu temel prensiplerden birisidir. Bir Kur'ân terimi olarak “iyilik” diye ifade ettiğimiz “ma’rûf”, sözlükte “bilinen, tanınan, benimsenen şey demektir. “Münker” ise; tasvip edilmeyen, yadırganan, görülmesinden veya yapılmasından sıkıntı duyulan şey demektir.
İslam mütefekkirlerinden İmam Gazali, İslam dininin getirdiği, hayat tarzına, görgü kurallarına uygun olan söz ve davranışları maruf yani iyilik; uygun olmayanları da münker yani kötülük olarak değerlendirmiştir. Maruftan maksat, Allah’ın emir ve tavsiye ettiği söz, fiil ve davranışlardır, diyebiliriz. Buna göre maruf; farz, vâcip, nafile veya mendup hükmünde olan her ameli içine almaktadır. Diğer bir ifade ile maruf, iyiliğin, hayrın, faziletin, hakkın ve adaletin kendisidir. Hz. Peygamberin emrettiği her şeydir. Dinde ve insanların adetlerinde kötü olmayan şey, nefsin kabul edip sükûn bulduğu, aklen ve dînen güzel olduğu kabul edilen söz ve davranış, iman, taat, insanların genel düşünce çerçevesinde aklın kabul edip reddetmediği şeylerdir. Aynı şekilde münker yani kötülük de, hırsızlık, zina, iftira, cana kıymak, gıybet ve dedi kodu yapmak gibi açıkça yasaklanan işler ile insan tabiatının hoş karşılamayacağı, fert ve toplumun huzur ve sükûnuna zarar verecek her türlü söz, davranış ve işleri içine alır.
Değerli Mü’minler!

Cenab-ı Hak, “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten men eden bir topluluk bulunsun, işte kurtuluşa erenler onlardır”1 buyurmaktadır. Bu ayet-i kerime, sözü dinlenen, doğru yolu gösteren, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk oluşturulmasında, bütün Müslümanların sorumlu olduklarını açıkça beyan etmektedir. Böyle bir topluluğun oluşturulması, imandan sonra Müslümanların önde gelen görevlerinden biridir. Yine Hz. Peygamberin (s.a.s), ’’Canımı gücü ve kudretinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azap gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama, duanız kabul edilmez.”2 hadisinde, müminlerin kötülüğe açılan her kapıda, açılması mümkün olmayan birer kilit gibi, iyiliğe açılan kapılarda ise birer anahtar gibi olmaları gerektiği vurgulamıştır.
Kur'ân, geçmiş peygamberlerin uyarılarına kulak asmayan, ‘’kötülüğü engelleme iyiliği yayma’’ görevini dikkate almayan toplumların karşılaştıkları acı sonuçları, ibret tabloları halinde önümüze sermektedir. “İsrailoğullarından inkar edenlere, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lanet edilmiştir. Bu, onların isyan etmeleri ve aşırı gitmelerindendi. Onlar, birbirlerinin yaptıkları fenalıklara engel olmuyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötü idi"3

Aziz Kardeşlerim!
İyi bir kul olabilmenin yolu, kendi nefsimizin bize fısıldadığı, akla, kalbe ve dine aykırı gelen her davranışı reddetmekten geçtiğini unutmayalım. İyiliğin kaynağı olmak her mü’minin vazifesi olduğu gibi, iyiliği aileden başlamak suretiyle ile topluma yaymak da aynı şekilde mü’minin görevlerindendir.

Cenab-ı Hak cümlemizi, iyilik ve taat yolunda yürüyen, çevresine güzel örnek olan; her türlü çirkin iş ve davranışlardan sakınan kullarından eylesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder