Kabil Olmak Veya Habil Kalmak

KERBELA’DAN BUGÜNE; KABİL OLMAK VEYA HABİL KALMAK*

Aziz Müslümanlar!

Allah katında kıymetli bir ay olan Muharreme girmiş bulunmaktayız. Bu ay İslam tarihi açısından elim bir hadise olan Kerbelâ’yı bizlere hatırlatmaktadır.

Kerbelâ olayı kısaca şöyle vuku bulmuştur: Peygamber Efendimizin (sav) çok sevdiği torunu Hz. Hüseyin’in halifeliği Kûfe halkı tarafından benimsenmiş ve Hz Hüseyin’i (r.a.) ona biat etmek üzere Kûfe’ye çağırmışlardır. Hz. Hüseyin’in halifeliğine karşı çıkan ve bu makamın kendisine ait olduğunu savunan Emevi halifesi Muaviye’nin oğlu Yezid ve onun adamları, Hz Hüseyin (r.a.) ve yanındaki 70 Müslümanı Kerbelâ bölgesinde şehit etmişlerdir. Bu ciğerlerimizi dağlayan olay 680 yılının Muharrem ayının onunda vuku bulmuştur.

Muhterem Müslümanlar!

Yüce dinimiz her kim olursa olsun haksız yere cana kıymayı haram kılmış, bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmekle, bir hayatı kurtarmak da bütün insanlığı kurtarmakla denk tutulmuştur. Hz Hüseyin ve adamları haksız olarak katledilmişlerdir. Ehl-i Beytten olduğu için Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi Müslümanları elbette ki çok üzmüştür. Peygamber Efendimiz’in (sav) torununa bu zulmü yapanlar, insanlığın ortak vicdanında suçludurlar.

Aziz Mü’minler!

Bugün Kerbelâ olayını nasıl değerlendirip, ondan ne tür dersler çıkardığımız, bu çok önemlidir. Bu olayı doğru okuyabilirsek, bugün Müslümanlar arasında vuku bulan pek çok problemi çözme yoluna girmiş olacağız. Kerbelâ’nın Müslümanlara ders veren iki ciheti bulunmaktadır. İlki Hz. Adem’den bu yana devam eden hak-batıl mücadelesidir ki, Allah’ın rızasına uyma ile nefse ve şeytana uyma arasındaki farktır. Biz bunun ilk örneğini Hz. Adem’in oğulları olan Habil’le Kabil arasında görmekteyiz. Habil ve Kabil Allah’a kurban sunmuşlar, ama Allah sadece takva sahibi olan Habil’in kurbanını kabul etmişti. Bunun üzerine Kabil kardeşini kıskanarak, ona hırslanarak onu öldürmek istediğini dile getirmişti. Habil ise kendisini öldürmeye kalksa bile kardeşine Allah’tan korktuğu için el kaldırmayacağını söylemişti.[1] Bu tutumuyla Habil, asla zulümden yani batıldan yana olmayacağını ifade etmişti.

Muhterem Mü’minler!

Kerbelâ gibi Müslümanların bölünmesine sebep olabilecek hadiselere karşı takınacağımız tavır çok önemlidir. Kerbelâ’nın dikkatlerimize sunduğu ikinci cihet budur. Eğer bizler, Müslümanları kışkırtıp birbirine düşürmeye çalışanların, onları parçalamak ve bölmek isteyen güçlerin oyunlarına gelirsek, Kerbala’nın verdiği mesajları anlayamamışız demektir. Çünkü tarih boyunca olduğu gibi şimdilerde de Müslümanları birbirine düşürmek için çeşitli planlar hazırlanmakta; mezhep, meşrep ve ırk farklılıkları öne çıkartılarak, kardeşlik duygumuzun zayıflatılmasına çalışılmaktadır. Oysaki inancımız, mezhep, ırk, cinsiyet, renk ayrımı yapmadan bütün Müslümanları kardeş ilan etmiştir. Bizim en büyük mensubiyetimiz ve en büyük bağımız İslam’dır, İslam kardeşliğidir. Rabbimiz Yüce Kitabımızda şöyle buyurmaktadır: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın! Parçalanıp bölünmeyin! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın!...”[2]

Aziz Mü’minler!

Muharrem ayını; Hz. Hüseyin’in (r.a.) uğrunda canını feda ettiği hak, adalet, rahmet, merhamet, hoşgörü ve şefkat duygularının yeniden ihyâsı ve Müslümanların muhabbet, kardeşlik ve beraberlik duygularının güçlenmesi için fırsat bilmeliyiz. Zaten bu ayda pişirerek birbirimize ikram ettiğimiz aşure aşı, paylaşmanın, dayanışmanın ve farklılıkların bir araya gelmesinin ne güzel bir oluşumun ifadesi olduğunu gösteren bir geleneğimizdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder